Buradasınız

Bilimdeki Serüvenim: Psikofizyoloji ve Nöropsikoloji Bilim Alanlarının Ülkemizdeki Kurumsallaşmasının Öyküsü

Bilimdeki Serüvenim: Psikofizyoloji ve Nöropsikoloji Bilim Alanlarının Ülkemizdeki Kurumsallaşmasının Öyküsü

Devlet kadrosundaki akademik yaşamım toplam 47 yıl oldu. Bu süre içinde yaptığım hizmetlerin bir “Hizmet Ödülü” ile belgelendirilebileceğini düşünmüştüm.  Çalışmalarımın takdiri içinde, Psikoloji Bölümü beni, Üniversitemiz 2008 Yılı Hizmet Ödülü'ne önermeye karar verdi. Ancak tarafıma şifahen bildirilen Fakülte Kurulu kararı, daha önce bana Bilim Ödülü verilmiş olduğu gerekçesiyle bir de, ayrıca, Hizmet Ödülü verilemeyeceği yönünde oldu. Bir hizmet ödülüne layık olup olmadığımı, bir de okurlarım karara bağlasın. 

 

Bu metinde, bilimde geçen yıllarımı olabildiğince günlük bir dille, biraz da edebi şekilde kaleme almaya çalıştım. Metin benim bilimsel serüvenimi anlatıyor. Okuyanların hoşuna gideceğini, onları biraz düşündüreceğini, bazen de duygulandıracağını düşünüyorum. Kim bilir, belki de okurlar bu metinden, yaşamlarını nasıl yönetmeleri gerektiği konusunda çıkarımlar yapacaklar...

 

Başlangıç…

Sene 1967... Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümüne asistan olarak giriyorum. Uzmanlaşacağım alan "Deneysel Psikoloji"... Böyle bir alanı, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji Bölümü'ne gelen bir yabancı bilim adamı bizlere tanıtmıştı, ve o zamandan sonra psikoloji, benim için artık Deneysel Psikoloji’ydi. Girdiğim Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde, 4 yılda Yüksek Lisans derecemi alıyorum: tezimde Lepistes Reticulatus'ların araştırıcı dürtüsünü deneysel olarak çalışıyorum. Bir buçuk santim boyundaki bu çok hareketli akvaryum balığının, 24 saat monoton bir çevrede bırakılmasının ardından akvaryumda dolaştığı bölgeleri ve buralarda geçirdikleri süreleri kaydediyorum. O sırada bilgisayarlar yok. Çalışmanın tamamı insan gücüne bağlı olarak yapılıyor; balığın geçtiği yerleri ben izliyorum ve kaydediyorum. İstatistik analizler de, günümüzde teknoloji müzelerinde görülebilecek manuel hesap makinalarıyla yapılıyor. Bu çok zahmetli çalışma yayınlandı mı? Hayır. O zaman kimse bizlere yayının akademik yaşamda ne kadar önemli olduğunu anlatmamıştı.

 

Hayvanda araştırıcı dürtü yani merak... Bir biyopsikoloji çalışması. Ama benim esas ilgim fizyolojik psikoloji. O sırada Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’ne bir misafir profesör geliyor ve ısrarlı taleplerim üzerine bir "Fizyolojik Psikoloji Doktora Programı" açılıyor. Pek çok ders alıyorum, fakat programı tamamlayamadan, yabancı öğretim üyesinin ülkesine geri dönmesi gerekiyor.

 

Ne yapabilirim? O sırada Hacettepe Üniversitesi'nde bir Biyofizik Enstitüsü var ve orada hayvanlar üzerinde beyin araştırmaları yapılıyor. Çalışmalar uluslararası dergilerde yayınlanmakta, aynı çalışmalar iki kitaba da temel oluşturuyor. Bu kurum, beyin faaliyetinin salınımlar (oscillations) temelinde incelenmesinde öncü konuma gelmekte. Ben Biyofizik Doktora Programına kabul ediliyorum, ancak şu şartla: Derecemi alana kadar Psikoloji Bölümüne hiç gitmeyeceğim. Psikoloji, zihin, bilişsel süreçler. Bunların değil araştırmalarda yer alması, konuşulması dahi neredeyse yasak. Zira psikoloji bilim değildir; bu öncü kurumda dahi kabul, zihin üzerinde bilimsel çalışma yapılamayacağı yönünde. Bir misafir doktora öğrencisi ve bir psikolog olarak bana verilen yegane ödün, tezimin insan üzerinde olması. O yıllarda lisansüstü eğitim-öğretim sürelerle tanımlanmamış. Öğrenci ne zaman hazır olursa Yeterlik Sınavına giriyor ve ne zaman bitirirse Tez Savunma Sınavına giriyor. Ben derecemi 7 yılda alıyorum... Tez konum, işitsel uyarımın beyinde ortaya çıkardığı 1000 Hz ve üstü frekanslar. Peki bu frekanslar ne işe yarar? İnsan zihninin işleyişinde nasıl bir yeri vardır? Böyle şeyler akla gelmiyor. Gelse dahi, çalışmaları, uluslararası literatürde yer alan bu kurumda dahi böyle şeylerden kesinlikle söz edilememekte.

 

Sene 1978... Psikolojiden uzak, biyofizikle hemhal olunan 8 yılın sonunda yine psikoloji bölümündeyim. Görevim, diğer öğretim kadrosundakiler gibi, psikoloji dersleri vermek. Bu dönemde, Ata’mızın Doğumunun 100. Yılı Armağanı olarak bir “Psikolojiye Giriş” kitabının çevirisini gerçekleştiriyoruz (Karakaş, 1980). Bu kitabın halen 18. baskı hazırlanmakta (Karakaş, 2006); ülkemizde hiçbir psikolojiye giriş kitabı henüz bu rekora ulaşamadı.

 

Peki öğrendiğim biyofizik, yaptığım beyin araştırmaları... Böyle bir teknolojiyi, dershanelerden oluşan bir Psikoloji Bölümüne getirmeyi düşünmek bile mümkün değil. Ama benim bilimsel tercihlerim belli, bu yöndeki bilimsel merak ve hırsım devam ediyor. Haftanın belli günleri Biyofizik Enstitüsüne gidiyorum ve çalışmalara katılıyorum. Orada bir odam dahi var. Bu birkaç yıl böyle devam ediyor. Resmi olmayan bu misafir araştırmacılık dönemimde; kedilere uygulanmakta olan stereotaksik cerrahi tekniğini sıçana uyarlıyoruz. Yoğun ısrarlarım üzerine bir diensefalik yapıdan (hipotalamus) uyarılma potansiyeli kaydediyoruz. Beyin yerelleşmesini histolojik olarak kanıtladığımız bu çalışmayı yayınlıyoruz (Ungan ve Karakaş, 1989). Girdiğimiz yapılar açlık ve tokluk dürtüleri ile ilgili. O tarihlerde ülkemizde yapılan beyin araştırmalarında psikoloji konularına ancak bu kadar yaklaşılabiliyor.

 

Bilişsel Psikofizyoloji Araştırma Merkezine Doğru…

Bilimsel yaşantımda beyin var ama zihin hala yok!!!!! Halbuki ben bir deneysel psikoloğum ve beyni zihinle birlikte ele almayı; beyinde, zihin işleyişi sırasında neler olduğunu incelemek istiyorum. Böylece Psikoloji Bölümünde bir laboratuvar kurulması fikri aklımıza geliyor. Bu öyle delicesine bir fikir ki, sanki gökteki en parlak yıldızı avucumun içine almayı planlıyorum. Psikoloji Bölüm Kurulu laboratuvar mekanı olarak bir seminer odasını tahsis etmeyi kabul ediyor. Bir de projem destekleniyor. Sene 1985 ve ben bu seminer odasını bir "Psikofizyoloji Laboratuvarı"na dönüştürme çalışmalarına başlıyorum. Elektrik mühendisleri ve inşaatçılar ile toz ve toprak içinde aylar süren çalışmalarımızı, elektrik hatlarının testine ilişkin uygulamalarımızı, şebeke cereyanının karıştırıcı etkisini ortadan kaldırmak için gece yarılarına kadar süren çalışmalarımızı unutmam mümkün değil.

 

Bilimle pek de doğrudan ilgisi olmayan bu yapım onarım çalışmaları sonucunda, Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümündeki Bilişsel Psikofizyoloji Araştırma Birimini 1996’da resmen kuruyorum. Bu laboratuvar, ilerleyen yıllarda aldığımız proje destekleriyle giderek daha gelişmiştir. Laboratuvar alt yapısı gerek kullanılan donanım gerekse de yazılımlar açısından uluslararası standartları her döneminde yakalamış, bilişsel süreçlerin bilimsel bilgiler temelinde ele alındığı bilişsel elektrofizyoloji çalışmalarının öncüsü olmuştur. Bu konuda başka bir görüş mü var? Maalesef evet. Bu görüşe göre, bilişsel süreçleri bilmek için bir bilim dalının bilgilerine gerek yoktur. Bu süreçleri her insan deneyimleri yoluyla “bilir”. Biliş konusundaki bilgilere “olsa olsa” yöntemiyle ulaşmak mümkündür.

 

Psikofizyolojiye tekrar geri dönelim. Ben bir deneysel psikoloğum ve sistemin doğru çalıştığının gerçek testinin; oluşturduğumuz laboratuvar alt-yapısı, izole oda, donanım, kullanılan malzeme ve yazılımlarla, literatürde kaydedilen bileşenleri aynen kaydedebilmek olduğunu biliyorum. O aralar Scripps Enstitüsünden John Polich laboratuvarımıza misafir araştırmacı olarak geliyor. Bir deney düzenliyoruz; gereken dikkat miktarı ve bilişsel çabanın giderek arttığı, literatürde sıklıkla kullanılan beş ayrı psikofizyolojik paradigma (veya görev) altında veri kaydediyoruz. Yüz otuz sağlıklı denek üzerinde tamamlanan bu çalışmaların sonucunda, laboratuvar sistemimizi tam olarak test etmiş oluyoruz. Bunun yanı sıra, laboratuvarda çalışan araştırma görevlileri de, veri kayıt ve analizi becerisi kazanıyorlar. Bu çok geniş kapsamlı psikofizyoloji deneyinde hazırladığımız yayın çok sayıda atıf almıştır (Karakaş ve diğ., 2000b). Söz konusu temel paradigmalar ve bunlar altında elde edilen bileşenler konusundaki kapsamlı bilgimizi, daha sonraki çalışmalarımızda uykuyu anlamada, çocukluktan yaşlılığa kadar olan gelişim dönemlerindeki bilgi işleme farklılıklarını belirlemede kullandık.

 

Evet, 1900’lerde biz beyin elektriksel faaliyetini temiz bir şekilde kaydedebiliyoruz. Bunun içerdiği olayları (bileşenleri) sadece zamansal eksendeki genlik değişimleri olarak değil, bu bileşenleri oluşturan salınımlar temelinde, frekans alanındaki genlik değişimleri olarak inceliyoruz. Biyofizik Enstitüsünün 1970-80’lerdeki çalışmalarıyla altı çizilen ancak o sıralar uluslararası literatürde kuşkuyla karşılanmış olan bu yaklaşım, 1990’lı yıllarda artık kabullenilmiş durumda. Ve biz bunu laboratuvarımızda yaptığımız tüm araştırmalarda kullanıyoruz. Özetle… Beyin elektriksel faaliyetinin temiz kaydı tamam, analizler çağdaş düzeyde, kullandığımız deneysel görevler bilişsel içerikli… Yaptıklarımız gerçek psikofizyoloji deneyleri. Böyle bir laboratuvar ortamında; psikoloji bilimindeki bilgilerinin kullanıldığı “bilişsel” psikofizyoloji deneyleri yapılıyor ve ülkemizde bir ilk gerçekleştiriliyor.

 

Ama bir deneysel psikolog olarak ben biliyorum ki, bu paradigmaların bilişsel içeriği varsayımsal; paradigmaların, dikkatin değişik düzeylerini (ne tür dikkatin?) ve bilişsel yükün (duyumdan meta-bilişe kadar uzanan biliş türlerinden hangisi?) değişik düzeylerini içerdiği yolundaki değerlendirmeler, çalışma belleğinin bu görevlerden bazılarının bir sonucu olduğu konusundaki vargılar varsayımsal. Ancak, böyle bir araştırma yaklaşımı o tarihlerdeki uluslararası literatürde de genellikle kabul edilmekte; bu tutumu kimse rahatsız edici bulmamakta.

 

Ülkemizde Nöropsikoloji Bilim Dalının Doğuşunun Öyküsü, Psikofizyoloji - Nöropsikoloji Birlikteliği

Biliş, bilimler sınıflamasında psikoloji bölümünün sorumluluk alanına girmektedir. Bir buçuk asırdan bu yana varlığını bir bilim dalı olarak sürdüren psikolojide biliş türleri tanımlanmış, ilkeler belirlenmiş, bunları açıklayan kuramlar öne sürülmüştür. Tanımlanmış ve üzerinde açıklamalar öne sürülmüş olan bu biliş türlerini ölçmede kullanılan “psikometrik” araçlar geliştirilmiş, geliştirilmeye de devam edilmektedir. Bunlar arasında, adına “nöropsikolojik” denen araçlar da var. Nöropsikolojik testler, bilişin değişik yönlerini ayrıntılı olarak ölçerken, bunların temelinde yatan beyin yapılarının işlevselliği konusunda da bilgi verir.

 

Ben beyin/biliş ilişkisini incelemede, dikotomideki bilişin işte bu nöropsikolojik testlerle tanımlanması gerektiğini biliyorum. Beyin işlevselliğinin ölçümleri (örneğin beyin elektrofizyolojik faaliyeti) ile beyin/biliş ilişkisine duyarlı nöropsikolojik test puanları arasındaki ilişkiler incelenmeli; böylece de, elektrofizyolojik zamansal bileşenler ve farklı frekanslardaki salınımların bilişsel içeriği, varsayımsal olarak değil de görgül veriler temelinde anlaşılmalıdır.

 

Düşündükçe bana daha da cazip gelen bir fikri 1985’li yıllarda geliştiriyorum. İş gayet basit. Nöroloji kliniklerinde ve olasılıkla psikiyatri kliniklerinde nöropsikolojik testler günlük kullanımda olmalı; tek yapılması gereken bu tür yerlere başvurmak ve kullanılan nöropsikolojik testler hakkında bilgi almak. Ancak o da ne? O tarihte “nöropsikoloji” terimini, en azından Ankara’da konuştuğumuz kişiler bilmiyor. Tabii ki; “biliş gibi şeylerin ölçülmesi çabasını da yersiz ve gereksiz” görüyorlar. Bu konuda bilinen tek şey “organisite” dedikleri testler. 1980’li yılların ikinci yarısında nöropsikoloji açısından durum bu. Bu konuda ilk çalışmaları yapmış olan Tanrıdağ’ın derleme nitelikteki sağ hemisfer fonksiyon testi ve afazi testi, sırasıyla 1992 ve 1993’te yayınlanıyor. Aynı tarihte bizim ilk nöropsikolojik test standardizasyonu çalışmamız da yayınlanıyor (Karakaş ve Yalın, 1993, 1995). Görsel İşitsel Sayı Dizileri Testi B Formu’nun (GİSD-B) normalizasyonu o güne kadar ülkemizde yapılan en büyük proje. Örneklem 12 yaş ve üstündeki 8 yaş aralığından gelen, 3 eğitim düzeyine dengeli olarak dağılmış, her iki cinsiyetten 1183 sağlıklı katılımcı üzerinde gerçekleştiriliyor. “Test standardizasyonu”nda olması gerektiği gibi, GİSD-B’nin güvenirlik ve geçerlik çalışmaları da tamamlanıyor. Daha sonraki çalışmalarla GİSD-B’nin normalizasyon örneklemine 6-12 yaş grubu da dahil oluyor ve böylece örneklem 1585'i buluyor (Kılıç ve diğ., 2002). Halen GİSD-B ülkemizde normalizasyonu en geniş yaş aralığında (6-98) gerçekleştirilmiş olan psikometrik araç konumundadır.

 

Ancak GİSD-B projesinde sadece dikotominin biliş tarafı (kısa-süreli bellek kapasitesi) ölçülüyor. Beyin elektrofizyolojisi ile nöropsikolojik test puanları arasındaki ilişkiyi inceleyeceğimiz bir proje oluşturuyoruz ve projemiz TÜBİTAK tarafından destekleniyor. Geliştirildiği toplumdan bir başkasında kullanılabilmesi için, psikometrik araçların bu diğer topluma standardizasyonu yapılmalı. Ve bizim bu konuda GİSD-B deneyimimiz var. Yeni projemizde, uluslararası literatürden dikkatle seçtiğimiz, beyindeki yerleşimleri bilinen temel bilişsel süreçleri ölçen 7 test belirliyoruz ve bunların Ar-Ge çalışmasını gerçekleştiriyoruz. BİLNOT (Bilişsel Potansiyeller İçin Nöropsikolojik Test) Bataryası projesi, bir nöropsikolojik testler topluluğunun ülkemizde yapılan ilk standardizasyon çalışmasıdır. Bin sekiz yüz on iki sağlıklı birey üzerindeki 2847 bireysel uygulama ile gerçekleşen BİLNOT Bataryasının uyarlama, normalizasyon, güvenirlik ve geçerlik çalışmalarının bir yıldan kısa sürede tamamlanmasını sağlıyorum. İlerleyen yıllarda, hemen hepsi bizim denetimimizde yürütülen 59 geçerlik çalışması, çoğunluğu deneysel psikoloji yüksek lisans ve doktora tezleri ile psikiyatri ve nörolojide uzmanlık tezleri kapsamında gerçekleştiriliyor. Ve 2004 yılında BİLNOT Batayası El Kitabı yayınlanıyor (Karakaş, 2004). Bu kitap, nöropsikolojik testlerin standardizasyon sürecine ilişkin tüm işlem basamaklarına ilişkin bulguların içerildiği ilk ulusal eserdir. Bu kitabın baskıları 2 yıl gibi kısa sürede tükenmiş ve kitabın ikinci baskısı yapılmıştır (Karakaş, 2006). BİLNOT Bataryası testlerinin doğasını açıklayan geçerlik araştırmaları, izleyen yıllarda artarak devam etmiş, bunların sayısı 100’e ulaşmıştır (güncelleme için bkz. Karakaş ve diğ., 2008). Günümüzde BİLNOT Bataryası testlerinden hesaplanan 73 puanın her birinin neyi temsil ettiği, görgül veriler temelinde açıklanmış bulunmaktadır. Ülkemizde böylesine yakından ve bu ayrıntı düzeyinde incelenmiş olan bir başka testler topluluğu daha bulunmamaktadır.

 

Araştırma yaklaşımımda BİLNOT Bataryası’nın standardizasyonu, bir hazırlık çalışmasıdır. Daha sonra elektrofizyolojik bileşenlerle nöropsikolojik test puanlarını ilişkilendirme çalışmalarına başlıyoruz. Bu araştırma yaklaşımını, günümüzde, daha üst düzey tekniklerle uygulamaktayız. Çalışmaları bilimsel toplantılarda sunuyoruz, ulusal ve uluslararası literatürde yayınlıyoruz.

 

Nörospikolojik testler kompleks bilişsel süreçleri ölçmektedir. Örneğin, bir çalışma belleği testindeki performans; kullanılan uyarıcılara ilişkin algısal süreçleri, odaklanmış ve sürekli dikkati, davranışları ketleme ve olayları zamanda sıralama gibi yönetici işlevleri vb. içerir. Esas olan, işin özünü oluşturmayan bu süreçlerin ayıklanması ve geriye sadece çalışma belleğinin bırakılmasıdır. Bulunduğumuz noktada biz bu tür nöropsikolojik görevleri bilgisayar için geliştiriyoruz ve kullanıyoruz. Böylece, zamansal parametreleri çok daha dakik bir şekilde ölçebiliyor, bilgisayarlar üzerinden otomatik puanlama yoluyla, olası testör hatalarını ortadan kaldırıyoruz.

 

Özetle, beynin elektrofizyojik bileşenleri konusunu ele alan psikofizyoloji bilimi ile bilişin beyin atıflı olarak ölçülmesinde kullanılan nöropsikolojik testler ülkemizde ilk defa biraraya getiriliyor. Bu bilinci ülkemizde yaygınlaştırmak için hazırladığımız ilk özgün kitabımız “Multidisipliner Yaklaşımla Beyin ve Kognisyon” (Karakaş ve diğ., 2000a). Bu eser 14 bölüm ve 168 sayfadan oluşuyordu. Kitabın baskıları tükenince “Beyin ve Nöropsikoloji: Temel ve Klinik Bilimler” adlı kitabımızı yayınlıyoruz. Bu defa eser 24 bölüm ve 319 sayfalık bir hacme ulaşıyor (Karakaş ve diğ., 2003).

 

Her iki kitabın ekinde psikofizyoloji, nöropsikoloji ve ilgili alanlarda kullanılan Türkçe terimler ve bunların İngilizce karşılıklarını listeliyoruz. Daha sonra, bir Tıp Terimleri Sözlüğünün nöropsikoloji terimleri ile ilgili bölümünü hazırlama davetini aldım. Hazırladığım Nöropsikoloji Terimleri Sözlüğü de ülkemizde bir ilktir. Bu sözlüğün içinde olduğu Tıp Terimleri Sözlüğü web sitesi “Altın Örümcek Web Ödülleri 2007”de bilim/araştırma kategorisinde birincilik aldı.

 

Günümüzde biliş ve nöropsikolojik testler konusunda 1980’in ikinci yarısında sergilenen tavır ve değerlendirmeler değişmiş bulunmaktadır. Günümüzde sadece nöroloji ve psikiyatride değil, insanla ilgili her tür çalışma ve uygulamada biliş/kognisyonun ele alınması gerektiği kabul edilmekte, herkes bu yarışın içinde yer almak istemekte; kadrolarını da bunu sağlayacak uzmanlarla donatmaktadır. Nöropsikolojik testlerin standardizasyon çalışmalarını yapma girişimlerinde bulunulmaktadır. (Ancak bu çalışmalar henüz bitirilmemiştir, bitirilenler için ise henüz bir El Kitabı yayınlanmamıştır.)

 

Psikofizyoloji ve Nöropsikoloji Birlikteliğinden Multidisipliner Yaklaşıma

Psikofizyoloji ve nöropsikoloji alanlarının ülkemiz biliminde yer almasında öncü rolümüz oldu. Bu öncülüğü de, ilgili alanları sadece anlatarak/öğreterek değil, bilfiil “yaparak ve geliştirerek”, eylemlerle gerçekleştirdik. Araştırmalarımızı ve her türlü bilimsel çalışmamızı büyük bir dikkat ve titizlik içinde yaptık; istatistik analizlerin sonuçlarının çıkmasını bilgisayarların başında heyecanla bekledik, çoğunlukla “Evvettt !!!!!!!!!” dedik, bazen de doğanın oynadığı oyunlar karşısında hayrete düştük.

 

Ancak çalışmalarımı sadece görgül düzeyde bırakmadım. Öncelikle “İnsanda Bilgi İşleme Modeli”ni oluşturdum (Karakaş, 1997, 2000). Daha sonra “Osilasyonel Nöral Sinir Ağları Kuramını”nın geliştirilmesine katkıda bulundum (Başar ve Karakaş, 1989). Son olarak da psikofizyoloji alanının önde gelen dergisi olan International Journal of Psychophysiology’e bir Özel Sayı hazırladık (Karakaş ve Başar, 2006a). Dünyanın önde gelen çağdaş beyin kuramcıları bu Özel Sayı’ya kuramlarını açıklayan bölümlerle katkıda bulunmaya davet edildi. Editör olarak bu bölümleri tek tek okudum ve değerlendirdim. Her biri kognitif nörobilimler alanının devi olan bu kişilerle olan iletişimimi, hiç bir zaman unutmayacağım. Aynı özel sayıda, söz konusu kuramların, bilişsel süreçler konusunda bilinenlerle ne derece örtüştüğünü, kuramların getirileri ve eksikliklerini ele alan bir bölüm yazdık (Karakaş ve Başar, 2006b). Böylesine onur verici, aynı zamanda da fevkalade zorlayıcı proje, literatürde büyük dikkat topladı, Özel Sayıyı, International Journal of Psychophysiology’de, kurama dayanan Yeni Özel Sayılar izledi.

 

Ulusal bilimimize girmesini sağladığımız psikofizyoloji ve nöropsikoloji alanlarının kurumsallaşmasındaki bir diğer adım da, 2006 yılında kurduğumuz “Psikofizyoloji ve Nöropsikoloji Derneği” (PND) oldu.

 

Ancak biz psikofizyoloji ve nöropsikoloji alanlarının gerçekte çok daha geniş bir perspektife oturmakta olduğunun bilincindeydik. Beyin-biliş ilişkisinin anlaşılmasını sağlayacak bilimsel spektrumun temel bilim alanlarından (nöroanatomi, fizyoloji, biyofizik, biyokimya, nöroimmünoloji, deneysel psikoloji, bilişsel psikoloji) klinik bilimlere (nöroloji, psikiyatri, nöroşirurji, nöroradyoloji, odyoloji), teknik dallara (nörogörüntüleme, nöropsikoloji, biyomedikal mühendislik, elektronik mühendisliği, bilgisayar mühendisliği, istatistik alanlarında) ve hatta felsefeye uzanmakta olduğunu farkındaydık. Araştırmalarımızı işte bu bilinç altında yaptık, her araştırmayı, onun konusunun gerektirdiği bilim alanlarından uzmanlarla yürüttük. Bu uzmanlar çoğu zaman nöroloji ve psikiyatriden geldi. Ancak bunun yanında psikofarmakoloji, kalp-damar cerrahisi, odyoloji, endokrinoloji, bilgisayar mühendisliği, elektrik-elektronik mühendisliği, fizik mühendisliği, istatistik ve daha pek çok diğer dalın uzmanlarıyla da ortak çalışmalar yaptık.

 

Multidisipliner ve interdisipliner çalışmayı ise sınır ihlali için kullanmadık. İlkemiz “herkesin diğer bilim alanlarını, bu alanın uzmanlarıyla iletişimde bulunabilecek ölçüde bilmesi, ancak herkesin kendi uzmanı olduğu alanda ürün vermesi” oldu. Ülkemizde böyle bir bilimsel olgunluğa sahip bilim adamları mevcuttur. Sayıları hızla azalsa da, ülkemizde halen meslek şövenizmini sergileyenlere rastlanabilmektedir. Bu gibilerindeki tek ilerleme, şövenizmin, “Benim bilmediğim gereksiz bilgidir” formundan “Bunları ben de bilirim, başka bilim alanlarının uzmanlarına ihtiyacım yok” formuna bürünmüş olması. Ülkemizin çağı yakalamasında bu gibi görüşler büyük bir engeldir.

 

Bizim multidisipliner yaklaşıma olan inancımız sadece sözde değil; veya biz bu yaklaşıma, sadece yapmakta olduğumuz araştırma konusu bunu zorunlu kıldığında başvurmuyoruz. Biz bu yaklaşımı kurumsallaştırdık: “Psikofizyoloji ve Nöropsikoloji Derneği” mizde “Üye Olma Hakkı”nı nörobilimler şemsiyesi altına giren tüm dalların uzmanlarına tanıdık.

 

Hepsi de beyin/biliş ilişkisini çözmeyi amaçlayan geniş spektrumdaki, multidisipliner bilim alanları, günümüzde, “bilişsel nörobilimler” şemsiye terimi kullanılmakta. Ülkemizde bu daldan sıkça söz ediliyor, lisansüstü programlar hazırlanıyor ve açılıyor. Multidisipliner yaklaşımı benimsemiş kişiler olarak bizler, bu yoğun ilgiye cevap vermek ve ilgili eğitim-öğretime katkıda bulunmak için son kitabımızı yayınladık. Bu kitaptaki bölümler çeviri değildir; literatürde yer alan makalelerden yapılan derlemeler de değildir. Bölümler yazarların deneyimlerine, araştırma bulgularına ve sentezlerine dayanan özgün makaleler niteliğindedir.

 

“Kognitif Nörobilimler” kitabı (Karakaş, 2008) ülkemizde beyin ile kognisyon ilişkisini multidisipliner bir şekilde ele alan ilk özgün, ulusal eserdir. Kognitif nörobilimlerin çok sayıdaki konusunu içeren bu kitap, ülkemiz coğrafyasına yaygın çok sayıdaki üniversitede çalışan bilim adamlarını bir araya getirmesi açısından da farklı bir konuma sahiptir. Kitabın 1231 sayfa tutan 53 bölümü, 21 değişik üniversitede görev yapan, her biri alanında uzman olan 58 öğretim üye ve yardımcısı tarafından yazılmıştır. Böylece “Kognitif Nörobilimler”, farklı bilim dallarına ve uzmanlarına saygının, bunun da ötesinde, özellikle beyin ve kognisyon gibi karmaşık konuların, kişinin uzmanı olduğu alan her ne ise sadece bu açıdan anlaşılmayacağının, multidisipliner ve multiteknolojik yaklaşımın bir zorunluluk olduğu yönündeki çağdaş evrensel anlayışın ülkemizdeki özel bir örneği olmuştur.

 

Psikofizyoloji ve nöropsikoloji alanları ile muldisipliner nitelikteki biişsel nörobilimler alanlarındaki görgül ve kuramsal çalışmalarımızı; ulusal literatürümüze katkıda bulunma, ülkemizin uluslararası literatürde temsil edilmesi ve evrensel bilime katkda bulunma sorumluluğumuz içinde yaptık, her zaman yayına hazırladık. Araştırmalarımız ulusal ödüller aldı. Yayınlarımız, Elsevier’in "TÜRKİYE SCOPUS 2007” ödülüne layık görüldü ve Türkiye'de araştırmaları ile ilk 10'a giren bilim adamları arasında bulunduğum belgelendi. Ve çalışmalarım bana, Üniversitemiz 2007 Akademik Yılı Ödülü’nü kazandırdı. Bu ödülüm indimdeki değeri çok büyüktür.

 

Bitirirken...

Belli amaçlara odaklanmış olarak sürdürdüğüm çalışmaları ve gelmiş olduğum yeri yukarıdaki bölümlerde özetlemeye çalıştım. Şu anda neredeyiz? Kognitif nörobilimlerde gelecek nedir?

 

Ana konumuz olan beyin / biliş ilişkisindeki güncel çalışmalarımızı şöyle özetleyebilirim.

 

  • Öncelikle, beyin elektriksel sinyallerini oluşturan salınımsal bileşenleri artık frekans alanında değil, laboratuvarlarımızda beyin sinyalleri için yeniden düzenlenmiş bir analiz tekniği ile, zaman-frekans düzleminde incelemekteyiz (Özdemir ve diğ., 2005).
  • Beyin sinyallerini artık sadece standart psikofizyoloji laboratuvarında değil, manyetik rezonans görüntüleme sırasında da kaydetmekteyiz.
  • Kaydettiğimiz beyin sinyallerinin ve içerdiği zamansal ve ayrıca salınımsal bileşenlerin, beynin hangi alanlarından kaynaklandığını; bunları bireyin yapısal manyetik rezonans görüntülemesine örtüştürerek yerelleştirmekteyiz.
  • Geliştirdiğimiz bilişsel paradigma ve görevlerin faaliyete geçirdiği beyin alanlarını, fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme analizi ile yerelleştirmekteyiz.
  • Bütün bu yaklaşım ve teknikleri, son dönem çalışmalarımızda, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğunu açıklamaya ve ek tanı kriterleri geliştirmeye yönelik olarak kullanmaktayız.

 

Bu metni, özellikle en sona bıraktığım bir konuya değinerek bitirmek istiyorum. Benim bu bilimsel serüvenimde, Bilişsel Psikofizyoloji Araştırma Birimindeki emek yoğun çalışmalarımda kimler yer aldı? Kimler bu işlemleri gerçekleştiriyordu?

 

Her araştırma veya çalışmanın doğasına uygun uzmanlık alanından gelen öğretim üyeleri çalışmalarımda değişerek yer almıştır. Ancak çalışmalarda değişmeyen, Deneysel Psikoloji Uzmanlık Alanının Araştırma Görevlileri idi. Hepsi de Psikoloji Bölümü mezunu olan bu gençlere bildiğim her şeyi öğrettim: Onlar nöropsikolojik testleri uygulama, puanlama ve yorumlamayı öğrendiler; uyarım tekniklerini, elektrofizyolojik kayıt ve üst düzey sinyal analizi teknikleri ile istatistiksel teknikleri öğrendiler. Bunları denetimim altında, araştırmalarda, bilfiil uyguladılar.

 

Bir eğitici olarak amacım “Her bireyi yeteneğinin sınırına geliştirmek” olmuştur. Bu tavrım, güdüler sıralamasında en üst düzeyde yer alan “kendini gerçekleştirme” ile örtüşmektedir. Benim ileriye doğru itmemi gençler sevdiler, “kendine karşı” olmasına azami özen gösterdiğim yarışı da sevdiler; her biri, sahip olduğu yeteneğinin elverdiği ölçüde başarılı oldu. Otuzu aşkın Araştırma Görevlisi benim danışmanlığımda Yüksek Lisans ve Doktora dereceleri aldılar, sırası geldikçe de her biri yuvadan uçtu. Çalışmalar hiçbirinin ardından aksamadı; çünkü iş idaresindeki felsefem “herkesin herşeyi bilmesi” idi ve böylece de bir kuşak ayrılmadan diğer kuşak bilmesi gerekenleri hazmetmiş oluyordu.

 

Özetle, ben bilimi sevdim. Bilim oyununu coşku içinde ve severek oynadım. Dünyaya bir defa daha gelirsem tekrar aynı şeyi yapmak isterim. Bu kısa serüvenimi okuyan sizlere teşekkürlerimle,

 

Sirel Karakaş

Ankara, 2008

 

Sunum dosyasını indirmek için tıklayın.